Çocukluk Travmalarının Yetişkinlik Dönemine Etkileri

Bizi Instagram'da takip etmek ister misiniz?

Çocukluk Travmalarının Yetişkinlik Dönemine Etkileri

Çocukken şiddete tanık olmuş veya tecrübe etmiş iseniz ya da ebeveynleriniz başta olmak üzere yetişkinlerden duygusal veya fiziksel olarak ihmal gördüyseniz travmatize edici bir ortamda büyümüş olabilirsiniz. Peki böyle bir ortamda büyümüş bir çocuk olarak yetişkin olduğunuz zaman bu travmanın belirtilerini göstermeniz mümkün müdür?

Çocuklar tanık oldukları olaylardan ve kendilerine uygulanan şiddetten zamanında kendilerince bir anlam çıkarırlar ve bu şekilde dünyanın nasıl bir yer olduğunun içsel bir haritasını çıkarırlar. İşte bunun için bir çocuk ebeveyninden en çok problem çözme becerisini kazanmaktadır. Hatta, çocuklar büyüdükçe yeni bir iç harita oluşturamazlarsa, dünyayı yorumlama şekilleri ve büyüdükçe problem çözme becerileri de zarar görebilir. Örneğin;

  • Çocukluğunda hata yaptığı için şiddet gören (dayak yiyen, bağırılan, kızılan) bireyler, yetişkin olduğunda ruhsal onarım anlamında bir destek almazlarsa yaşamlarında sürekli problem çözmek için “şiddet” kullanabilirler.

Günümüzdeki sağlıkta şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet, hayvanlara şiddet, toplumda şiddet vakalarının neredeyse hepsi ruhsal ve duyusal onarımını gerçekleştiremeyen kişilerin gösterdiği problem çözme sistemleridir. Ne kadar tuhaf geliyor kulağa değil mi? Böyle problem mi çözülür diyoruz? Peki kendi evlerimizde şu anda problemleri çözmek için hangi yöntemleri tercih ediyoruz? Çocuklarımız ile oturup konuşuyor muyuz, yoksa yine bize öğretilen gibi bağırmayı mı tercih ediyoruz? Yine geleceği ister istemez şiddet ile şekillendiriyor muyuz diye sorgulama yapmamız faydalı olacaktır.

Çocukluk çağı travmalarının birçok etkisi olsa da, bugün özellikle çocukluk çağı duygusal travma izlerinin bizi yetişkinler olarak nasıl etkilediği üzerinde duracağım. 4 temel özellikten ve etkiden bahsedeceğim.

1. Bozuk Benlik Algısı

Çocukluk çağı duygusal travma etkileri arasında en çok görülen belirti sahte bir benliğin ortaya çıkmasıdır. Çocuklar olarak, ebeveynlerimizin bizi sevmesini ve bize bakmasını isteriz. Ebeveynlerimiz bunu yapmadığında, seveceklerini düşündüğümüz türden bir çocuk olmaya çalışırız. İhtiyaçlarımızı karşılamada bize gösterecekleri duyguları daha çok yaşamak için, dünyaya sunduğumuz sahte bir benliğimiz olur. Bu olaya kimi zaman mizaç bozulması açısından da bakabiliriz.

Duygularımızı sakladığımızda, gerçekte kim olduğumuzla ilgili soruları ve hisleri kaybederiz. İlişkilerimiz yapaylaşır. Çünkü duygularımız, bizim ayrılmaz bir parçamızdır. Hani bazı zamanlar “Sanki bu ben değilim” deriz ya, işte sahte benlik tam olarak da o noktada kendini gösterir. Bir süre sonra sahte benlik kendini umursamaz, sevilemeyeceği düşündüğü için herkesin dediğine tamam diyen ve kendi fikirlerini hiç savunamayan biri olarak bizi ele geçirir.

Sahte benlik tutsaklığından kurtulabilmenin ve kendi benliğimizi ortaya çıkarabilmenin en iyi yolu, çocukluk dönemi duygusal travma konusunda uzmanlaşmış bir psikolog ile çalışmaktır. Bunun yanında da evde kendi çabalarımız ile çocukluk çağımızı analiz edebileceğimiz günlük tutma ve ‘kendi çocukluğumuz ile konuşma’ çalışmalarını hayata geçirebiliriz.

2. Mağduriyet Düşüncesi

Düşündüğümüz ve kendimize inandırdığımız şeyler kendi hayatımızı yönlendirir. Kendimizle konuşma şeklimiz bizi güçlendirebilir veya güçsüzleştirebilir. Olumsuz konuşmalar durduk yere bile bizi üzebilir ve hayatımız üzerinde hiçbir kontrolümüz yokmuş gibi hep başkaları için yaşadığımızı hissederiz. İşte bu mağduriyet düşüncesi ve zihnimizdeki olumsuzlukların temeli de yine çocukluk travmalarına dayanır. Çocukken mağdur olmuş olabiliriz, ancak yetişkin olarak mağdur kalmak zorunda değiliz!

Başka seçeneğimiz olmadığını düşündüğümüz durumlarda bile, her zaman bir seçeneğimiz olduğuna kendimizi inandırmalıyız. Kötü bir durum veya olay ile karşılaşınca “Şu an bu durum ne kadar kötü? Gerçekten bu kadar sinirlenmeme ya da üzülmeme değdi mi? Yoksa abartıyor olabilir miyim?” soruları ile olayı analiz etmeliyiz. Ardından da “Başarabilirim / Bunun üstesinden geleceğim / Yapacağım / Kendimi toplayabilirim” telkinleri ve olumlamaları ile süreci yönetmeliyiz. Çocukken çevremizi ve yaşamımızı kontrol edemeyecek çok az olgunluğumuz vardı. En başta beynimiz buna izin vermiyordu. Ama artık yetişkin iken bu yaşımızda yaşam çizgimizi inandığımızdan daha fazla değiştirme kabiliyetimiz var. Bu gücünüzü keşfetmelisiniz.

3. Agresiflik

Çocuklar sağlıksız öfkenin hakim olduğu evlerde büyüdüğünde, öfkenin bir çözüm yöntemi olduğunu düşünebilir ve her zora düştüğünde kendini kontrol edemeden iletişime geçmeye karar verir. Çocukluğunuzda şiddetle (vurmak, bağırmak, tehditler, cezalar vs) ifade edilen öfkeye tanık olduysanız, o zaman bir yetişkin olarak öfkenin şiddetli bir duygu olduğunu ve bu nedenle de bastırılmaması gerektiğini düşünebilirsiniz. Ancak sağlıksız bir sonuç ile karşılaştığınızın bilincinde olmalısınız.

Öfkenizi doğru ifade edemezseniz ne olur? Eğer üzücü duygularınızı bastıran biriyseniz, muhtemelen cevabı zaten biliyorsunuzdur: Hiçbir şey elde edemezsiniz. Yine de öfkeli hissedersiniz ve hiç gerek olmayan bir yerde belki de en çok sevdiğiniz insanlara patlarsınız. Sonuçta öfke, hepimizin yaşadığı doğal, sağlıklı bir duygu - ama öfkenizi tanımak ve onu neyin tetiklediğini bilmek ile gelen çözümü bulmalı ve kontrol etmeyi öğrenmelisiniz. Aksi halde ailenizden başlayarak tüm çevrenizde kapanmayan yaralar açabilirsiniz. Bu konuda öfkeyi kontrol edebilmek için nefes terapileri ve psikolog desteği çok önemli ve gereklidir.

4. Pasiflik-Edilgenlik

Çocukken ihmal edilmiş veya ebeveynleriniz tarafından terkedilmişseniz, öfkenizi ve korkunuzu içinizde biriktirirsiniz. Kimsenin bir daha sizi terk etmeyeceği veya ihmal edemeyeceği bir ortam oluşturmak için herkese tamam diyen, hayır diyemediği için kullanıldığını hisseden, ve tüm öfkesini bastırabileceğini düşündüğü ailesinden çıkaran birine dönüşmüşsünüzdür. Pasif kişilik, “Ne yapmam gerektiğini biliyorum ama yapmıyorum” der.

Burada yeniden olumlamaların gücünü kullanmak ve terapi desteği almak önemlidir. “Ne yapacağımı biliyorum, günü planlayabilirim, önemli biriyim, kendime değer veriyorum” gibi olumlamalar kişiliğinize olan sevginizi arttırmak için hayat kurtarıcı olabilir.

Yukarıda saydığım 4 etkiden herhangi biri bile olsa, çocukluk çağının etkilerini günümüzde hala yaşıyorsunuz diyebiliriz. Bu nedenle “herkes böyle / bunlar normal şeyler / hayat şartları bunu gerektiriyor” dememeli, çocuklarınıza da “biz de böyle büyüdük ne var yani hiçbir şeyimiz de yok” yanılgısı ile yanlış iletişim yöntemleri ile yaklaşmamalısınız. Çünkü dünün yarasını, yarının yarası yapmamak tam da bugün sizin içinizdeki güçte gizlidir!

Uzm. Psk. B. Rumeysa Demirörs

Kaynaklar:

American Academy of Pediatrics. Adverse Childhood Experiences and the Lifelong Consequences of Trauma.

Draper B, Pfaff JJ, Pirkis J, et al. Long-Term Effects of Childhood Abuse on the Quality of Life and Health of Older People: Results from the Depression and Early Prevention of Suicide in General Practice Project.Journal of the American Geriatrics Society. 2008;56(2):262-271.

Souza LDDM, Molina ML, Silva RAD, Jansen K. History of Childhood Trauma as Risk Factors to Suicide Risk in Major Depression.Psychiatry Research. 2016;246:612-616.

Paylaş:

Etiketler:


Rümeysa Demirörs
Rümeysa Demirörs

Ben Betül Rümeysa Demirörs. Doğma büyüme İstanbulluyum. Kitap okumayı seven, gezmeyi yaşamının bir parçası haline getiren, hobi olarak fotoğrafçılık ile uğraşan, hayatta en iyi ilacın gülmek ve güldürmek olduğuna inanan biriyim. Bana göre her insan bir dünyadır ve herkesin heybesinde değişim için bir anahtar mutlaka saklıdır. Bunun için psikolojik onarım ve yenilenmeye inancı tam olan biriyim. Bu konuda her danışanıma da umut ile destek olmaya hazırım.